İsrail’de Nükleer santrale saldırı iddiası. Son dakika iddialarına göre İsrail’deki Dimona nükleer Santraline saldırı gerçekleştirilmek istendi.
İsrail’de Nükleer santrale saldırı girişimi iddiası. Dimona nükleer santralinin özelliği ne tam olarak nerede sorusu. Sosyal medyada @ConflictTR rumuzlu hesaptan geceye damga vuran bir haber ortaya atıldı. İsrail’de bulunan Dimona Nükleer santrali yakınlarında patlama sesleri duyulduğu aktarılıyor.
Dimona nükleer santrali yakınlarindan patriot füzelerinin ateşlendiği iddia ediliyor.
İsrail hava kuvvetlerine bağlı jetlerin kalkış yaptığı bildiriliyor.
Son gelen haberlere göre İsrail’in güneyinde yer alan ve bir nükleer tesisin bulunduğu Dimone kentinde, yüksek sesli patlama seslerinin ardından sirenler aktif edildi.
srail’in güneyinde yer alan ve 13 kilometre güneydoğusunda Şimon Peres Nükleer Araştırma Merkezi’nin yer aldığı Dimona kentinde duyulan yüksek sesli patlama seslerinin ardından sirenlerin aktif edildiği bildirildi.
İsrail medyasından aktaran Lübnan merkezli Al Mayadeen kanalı, Gazze Şeridi‘nden kente bir füze atıldığını bildirdi.
Kanalın aktardığına göre, Dimona yakınlarındaki Ebu Kureynat yerleşiminin bir sakini, güçlü bir patlama sesi duyduklarını ve evlerinin sallandığını ifade etti.
Öte yandan İsrail ordusu, yaptığı açıklamada olayın soruşturulduğunu duyurdu.
Patlamada meydana gelen can kayıpları ya da maddi hasara ilişkin henüz bir açıklama yapılmadı.
DİMONA NÜKLEER SANTRALİ İLE İLGİLİ GEÇMİŞTE YER ALAN BİR HABER
Necef Çölü’ndeki Dimona kentindeki ”Dimona Nükleer Santralı”nın 3 boyutlu filmini yayımladı.
Vanunu’nun, Sunday Times’a verdiği, gizlice çekilmiş fotoğrafların 60’ından oluşturulan filmde, nükleer santralın bölümleri gösterildi, üretim bölümleriyle ilgili bilgi verildi.
Kanal 10 Televizyonu, 1950’lerde, Fransızlar tarafından yapılan ”ağır su reaktörü”nün açıklanan kapasitesinin 24 MW olduğunu belirtti. Çölde, üzerinden uçak geçmesine izin verilmeyen alanda kurulan, etrafı palmiyelerle çevrili nükleer tesisin bulunduğu alanın ”çok gizli” olduğu belirtildi ve sadece uzaydan fotoğraflarının çekilebileceği kaydedildi.
Kanalda yayımlanan bilgilerden derlenen verilere göre, Dimona nükleer reaktörü, yılda, 10 atom bombası üretimine yetecek 40 kg plütonyum üretiyor. 10 bölüm halindeki reaktörün 1 numaralı bölümünde, Dimona’nın sembolü, 20 metre yüksekliğindeki, nükleer reaktörün kubbesi bulunuyor.
Reaktörün kapasitesinin, şimdiye kadar sanılanın 3 hatta 5 katı olduğu belirtilen habere göre, reaktör yakınındaki 3 numaralı bölümde,reaktöre güç sağlayan yakıt çubukları, bomba yapımında kullanılan diğer bir madde olan lityum 6 izotopu ile birlikte üretiliyor. 5. bölümde yakıt çubukları alüminyumla kaplanıyor, 6 numaralı bölüm ise nükleer tesisin güç santralı.
Laboratuvar ise 8. bölümde yer alıyor ve burası da Vanunu’nun açıkladığı bölümlerden biri olarak lanse ediliyor. 8. bölüm, İsrail’in zenginleştirilmiş uranyumu ürettiği yer. Plütonyum gibi, bunun da bomba yapımında kullanılabilecek, parçalanabilir bir malzeme olduğu belirtilirken, burada uranyumun, ”İranlıların yapmaya çalıştığı gibi”, gaz santrifüjüyle üretildiği de kaydediliyor.
İSRAİL’İN LAZER YÖNTEMİ
Filmde gösterilen binaların yanında bulunan 9. bölümde de İsrail’in geliştirdiği bir yöntemle, lazer yardımı ile yine zenginleştirilmiş uranyum üretildiği bilgisi veriliyor. 10 numaralı bölüm ise zırh delici mermilerin önemli bir girdisi olan fakirleştirilmiş uranyumun üretildiği bölge.
DİMONA’NIN BÜYÜK SIRRI
Kanal 10 Televizyonu’nda, penceresiz 2 katlı binalar ise ”Dimona’nın büyük sırrı” olarak nitelendirilen 2. bölüm olarak tanıtıldı. ”Dimona’nın büyük sırrı”nda, görünen 2 katın altında ise yeraltında gizli 6 kat bulunduğu ifade edildi.
”Vanunu’nun, uydudan görülmesine imkan olmayan bu bölümü dünyaya gösterdiği” belirtilen yayında, burada İsrail’in, atom bombası imal etmek için plütonyum ayrıştırma tesisi kurduğu ifade edildi. 1960’larda, tesisi Amerikalı denetçilerin ziyaret ettiği, onların lokantaları ve çalışma bölümlerini gördükleri belirtilirken, inşa edilen özel bir duvarın, yeraltına inen asansörleri sakladığı da kaydedildi.
GOLDA’NIN BALKONU
Yeraltındaki 2. katta, ”Golda’nın balkonu” adı verilen bir balkonun, konuklar için tasarlandığı belirtildi. Kontrol merkezinin debulunduğu bu bölüme, ancak 150 çalışanın girme izni bulunduğu, ziyaretçilerin başbakan, savunma bakanı ve güvenilir küçük bir grupla sınırlandırıldığı kaydedildi.
Gizlenmiş bir kamera ile Vanunu’nun 2. katın çeşitli bölümlerinden fotoğraflar aldığı belirtildi. Vanunu’dan alıntılandırılarak aktarılan bilgilerde, burada sadece
plütonyum değil, dördüncü katta, bir atom bombasından çok daha güçlü olan hidrojen bombası üretiminde kullanılan trityum (ağır hidrojen izotopu), lityum ve döteryum (ağır hidrojen izotopu) da üretiliyor. Bütün bu malzemeler, 5. kattaki ”metal bölümü 2”deki, bomba monte atölyesine getiriliyor.
Bir kat aşağısında ise yine Vanunu’nun fotoğrafını çektiği yerlerden biri olan, İsrail’in hidrojen bombası biçiminde dizayn edilen dinlenme odası bulunuyor. Hidrojen bombasının, Hiroşima’ya atılan atom bombasından 10 kez daha güçlü olduğu belirtilen haberde, Vanunu’nun ifadelerinden yola çıkılarak, İsrail’in 100-200 atom bombası ürettiği ve böylece, dünyanın altıncı, hattabeşinci nükleer gücü olduğunun da altı çizildi.
Kaynak İnternetHaber 10 Mayıs 2006
DİMONA İLE İLGİLİ SON MEDYADA YER ALAN BAŞKA BİR HABER
İsrailli ilgili yapılan bu açıklama, dünyanın dört bir yanındaki nükleer uzmanlarının ve istihbarat kurumlarının merakını uyandırdı.
1960’ların ortalarında faaliyet geçen Dimona nükleer reaktörü, 80 adet nükleer savaş başlığı için ihtiyaç duyulan plütonyumu üretiyor.
Dimona nükleer reaktörü doğal ömrünü tamamlamasına rağmen planlanandan uzun süre çalışmaya devam ederken, bazı uzmanlar İsrail’in yeni bir plütonyum reaktörü inşa edebileceği tahmininde bulundu.
Buna karşın Dimona’daki tesis uzun ömürlü olduğundan ve İsrail şimdiden mevcut veya gelecekteki plütonyum ihtiyacını karşılayacak kadar üretim yaptığından bu olasılık uzmanlar tarafından mümkün görünmüyor.
Eğer İsrail eski reaktörün yerini alacak yeni reaktöre ihtiyaç duymuyorsa, tesiste ne inşa ediyor olabilir?
Washington merkezli Silah Kontrol Derneği’nin yönetici direktörü Daryl Kimball, Amerikan Associated Press ile yakın zamanda yaptığı bir röportajda, tesiste nükleer savaş başlıklarındaki bir başka önemli bileşen olan ve nükleer savaş başlığı üretimini artırmak için kullanılan bir hidrojen izotopu olan trityum üretilebileceğini dikkat çekti. Trityumun patlayıcı reaksiyonu daha verimli hale getirdiği ve bu nedenle daha az yakıt gerektirdiği belirtildi.
Trityum patlama alanını azaltırken, insanları öldürmek için tasarlanmış nötron bombalarında da kullanılıyor.
AP’ye konuşan Darly Kimball, “İsrail’in, bazı nükleer savaş başlıklarının patlayıcı kapasitesini artırmak için kullanılan nispeten hızlı ayrışan radyoaktif bir yan ürün olan trityumdan daha fazla üretmek isteyebilir” dedi.
Trityum, plütonyum ve nükleer silah üretiminde kullanılan diğer malzemeler gibi bir nükleer reaktörde üretiliyor. Trityum, lityum metalinin ışınlanmasıyla üretilebiliyor.
Bu izotop, plütonyumdan daha az kararlı; bu da, nükleer cephanelikte kullanılmak için sürekli yenilenmesi gerektiği anlamına geliyor.
Ünlü nükleer uzman Avner Cohen, eski Dimona nükleer reaktörü kapatılırsa, İsrail’in trityum üretmek için yeni bir kaynağa ihtiyaç duyacağını veya belki de özellikle bu amaç için bir reaktör inşa edeceğini tahmin ediyor.
2018 sonları ya da 2019 başlarında çekilen uydu görüntülerinin analizine göre inşaat başlamış gibi görünüyor. Bu, muhtemelen işin yaklaşık 2 yıl önce yapıldığı anlamına geliyor. Mevcut fotoğraflar esas olarak kazı çalışmalarına atıfta bulunuyor ve henüz hiçbir bina inşa edilmemiş.
Süreç neden bu kadar yavaş ilerliyor?
Bu, politikacılar arasında zamanlama ve eski reaktörün kapatılıp kapatılmayacağı konusunda bir kararsızlık olduğuna işaret ediyor olabilir veya belki de bütçe kısıtlamaları inşaatın hızlanmasını engelliyor olabilir.
Gerçek nükleer tehlike
Peki, fotoğraflar çekildikten iki yıl sonra neden şimdi kamuoyuyla paylaşıldı?
İsrail ile ABD Başkanı Joe Biden arasında, İran’la nükleer müzakerelerin yeniden canlandırılması konusunda giderek artan anlaşmazlık göz önüne alındığında, Amerikan yönetiminin dünyaya İran’da olmayan gerçek bir nükleer tehlikenin yerini hatırlatmak istemesi mümkün olabilir.
Dimona projesinde görünen paradoks, hiç kimsenin İsrail’in nükleer silah yapma veya cephaneliğinin ölümcül kapasitesini geliştirme hakkını sorgulamamasıdır.
Buna karşın İran’da tek bir uranyum molekülünün ortaya çıkması durumunda, tüm uluslararası toplum Tahran’ın nükleer bir patlamadan ve yaklaşan bir felaketten sadece birkaç hafta uzakta olduğunu iddia etmeye başlıyor.
Peki, bu çifte standart niye? Neden Dünya İsrail’in bu kadar büyük bir cephaneliğe sahip olma hakkı olduğunu ve bunu sorumlu bir şekilde sürdüreceğini düşünüyor?
İsrail böyle bir itibarı, İran ise bu düzeyde bir suçlamayı hak etmek için ne yapmış olabilir?
Düşmana hükmetmek
Cohen, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun, ülkenin nükleer programını kuran David Ben-Gurion’dan bu yana nükleer enerjiye en meraklı kişi olduğunu düşünüyor.
Netanyahu nükleer projeye büyük ilgi göstererek, hem Dimona’da hem de yakınlardaki Sde Boker’deki Ben Gurion’un mezarında İran’ı nükleer yıkımla tehdit eden çok sayıda konuşma yaptı.
Fakat bu, Netanyahu’nun bu tür silahları önceki başbakanlardan daha fazla kullanacağı anlamına gelmez. İsrail, nükleer silahları düşmanlarını kontrol altında tutmak için caydırıcı bir güç olarak görüyor.
Nükleer güç, İsrail tarafından jeopolitik stratejinin önemli bir bileşeni ve gücünü yansıtmanın, bölgesel hegemonya sağlamanın ve İran, Suriye ve Irak’taki düşman güçlerin tehditlerine karşı koyma aracı olarak görülüyor.
Geçmişte, eski İsrail Başbakanı Menachem Begin, bir Irak nükleer reaktörüne, eski İsrail Başbakanı Ehud Olmert, doğu çölünde inşa edilmekte olan bir Suriye reaktörüne saldırı emri vermişti.
Netanyahu’nun İran’ın nükleer programına olan takıntısı, düşmanın nükleer kulübe katılmasına izin veren ilk İsrail lideri olma konusundaki nefretinden kaynaklanıyor.
Son on yılda ABD ve İsrail, İran’ın nükleer tehdidi konusunda iyi polis ve kötü polis rolünü oynadı.
ABD başkanları, İran’ı sınırlama politikasını teşvik etmek için gizli sabotaj ve kamu diplomasisinin bir kombinasyonunu kullanırken, İsrail zaman zaman doğrudan askeri saldırı çağrısında bulundu.
Her ikisi de İran santrifüjlerini yok eden gizli kötü amaçlı yazılım Stuxnet’in yapımında işbirliği yaptı.
Ancak ABD, Netanyahu’nun baskısına rağmen İran’a yönelik herhangi bir saldırıya katılma niyetinde olmadı.
İsrail lideri çekingen mi davranacak, yoksa nükleer bilim adamlarına suikast düzenlemeye devam ederek, krizin çözümüne yönelik diplomatik yaklaşımı baltalayarak Biden’in kararlılığını ve İran’ın müzakerelere olan bağlılığını test mi edecek?
Biden, Barack Obama’nın geçmiş deneyimlerinden Netanyahu’ya güvenmemeyi öğrendi. Buna karşın hem İran gibi bir düşmanına hem de Ntanyahu gibi bir müttefikine güvenmemesi kaçınılmaz bir durum.
*Bu makale The New Khaleej internet sitesinden çevrilmiştir.
Kaynak: Ortadoguhaber 11 Mart 2021