Ana Sayfa / Gündem / Garbis Zakaryan neci kim, nereli?

Garbis Zakaryan neci kim, nereli?

Garbis Zakaryan aslen nereli, yaşı, neci ve kimdiri aranıyor. Ünlü Ermeni asıllı Türk boksör Garbis Zakaryan’ın yaşamı gündemde. 

Boksör Garbis Zakaryan nereli, neci ve kim? Ermeni asıllı Türk vatandaşı ünlü boksör Garbis Zakaryan, yaşamı ile yeniden gündem oldu. İşte Garbis Zakaryan ile ilgili tüm merak edilenler ve Garbis Zakaryan’ın son röportajı ve yaşamı.

kiye’nin ilk profesyonel milli boksörlerinden ‘Demir Yumruk’ lakaplı Ermeni asıllı efsane sporcu Garbis Zakaryan, 25 Ocak’ta 90 yaşındayken vefat etti. Kendisini, Atlas Tarih Spor Özel Sayısı’nda yayımlanan Ayşegül Parlayan’ın yaptığı röportaj ile anıyoruz:

Türkiye’de 50’li ve 60’lı yıllarda boks deyince ilk akla gelen isimlerden birisiydi Garbis Zakaryan. Beyoğlu Spor Kulübü kökenli boksör, 1944-66 arasında ringlerde fırtına gibi esti. Antrenör olarak da bu spora hizmet vermeye devam eden Zakaryan, milli boksör Cemal Kamacı’yı yetiştirmişti.

Röportaj: Ayşegül PARLAYAN

Fotoğraflar: Bülent ÖZALP / Garbis Zakaryan Arşivi

Bir zamanların efsane boksörü Garbis Zakaryan’ın Spor ve Sergi Sarayı’nda maçı olduğu zaman, biletleri günler öncesinden tükenir, binlerce kişi salonu doldururdu. Henüz 14 yaşındayken boks yapmaya başlayan Zakaryan, yaklaşık 200 amatör, 50 de profesyonel maça çıkmış ve sadece iki kez nakavt olmuştu. “Yumruk attığından fazlasını yersin, bu spora tutkuyla bağlı değilsen, yapamazsın” diyen 85 yaşındaki efsanevi boksörle Şişli’deki evinde görüştük.

Boks yapmaya nasıl başladınız?
Eskiden Galatasaray Kulübü’nde (Hasnun Galip Lokali) hafta sonları boks maçları yapılırdı. Cihangir taraflarında oturuyorduk ve mahalledeki arkadaşlarım “gidelim seyredelim” diyorlardı. Orada maçları seyrettikçe, bende boksa karşı bir heves başladı. 14 yaşında çocuktum. Mahalledeki arkadaşlardan biri, “Beyoğlu Spor Kulübü’ne gidelim, orada tanıdık var, yazdıralım seni” dedi. Gittik, oradaki görevli şöyle bir bana baktı ve “ne yapacaksın” diye sordu. Ben “boks” diye cevap verince, “oğlum, 14 yaşında sivrisinek gibi adamsın, evvela biraz jimnastik yap vücudunu geliştir ondan sonra boks yaparsın” dedi. 48 kiloydum o zamanlar. Tekrardan gittim yine kovuldum. Bir daha gittim kovuldum derken en sonunda bıktılar kovmaktan, çalışmaya başladım. 1944’te boksa başladım. Daha sonra Galatasaray Kulübü’ne girdim ve 1948 senesinde İstanbul şampiyonu oldum. O sene Türkiye şampiyonası yapılmadı. 1949’da Ankara’da Türkiye şampiyonası yapıldı, orada şampiyon oldum. 1950’de tekrar Türkiye şampiyonu oldum.

Peki profesyonelliğe ne zaman geçtiniz?
Eski boksörlerden Mahmut Kefeli’nin teşvikiyle profesyonel oldum. Tabii o zaman bizim federasyon profesyonel lisans veremediğinden Avrupa Boks Birliği’ne müracaat ettik. Profesyonel lisanslarımız oradan geldi. Nerede maç yapıyorsam, oradan lisans alıyordum. Örneğin Arjantin’e gitmiştim, maç öncesi oradan lisans aldım.

Ay-yıldızlı formasıyla ringlerde fırtına gibi esen
Zakaryan’a, ring dışındaki centilmen davranışları nedeniyle “altın kapli eldiven” lakabı verilmişti.

Profesyonel olduktan sonra ilk maçınızı hatırlıyor musunuz?
Ali Maran adlı Cezayir kökenli bir Fransızla dövüştüm. Berabere kaldık. Orta hakemliği Georges Carpentier diye dünyaca meşhur Fransız boksörü yapmıştı. O zaman gazetelerden okuduğumuz eski dünya şampiyonu, düşünün! Bir bağlandım boksa, o gün bugündür kopamadım. Seneler geçiyor…

Toplamda kaç karşılaşmaya çıktınız?
200 civarında amatör maçım var. Profesyonel olarak da 51 müsabaka yaptım. Lübnan, Mısır, Fransa, Almanya, Arjantin, Brezilya’da dövüştüm profesyonel olarak. Bunların 34’ü galibiyet, sekizi mağlubiyet ve dokuzu da beraberlikle bitti. 250 maçta iki kere nakavt oldum. İkisini de rövanş maçında yendim.

Rakiplerinizin sizi zorladığı, unutamadığınız maçlar var mı?
1963’te Fransız boksör René Brunet ile yaptığım bir maçta, yedi raunt maçı önde götürüyordum. Yani gelip de “bahse girer misin” deseler, girerim. Yedi raunt dövdüğüm Brunet, sekizinci rauntta bekledi bekledi çeneme isabetli bir yumruk vurdu, nakavt oldum. Kalkmışım, köşemdeki hocama diyorum ki: “Baba dişliği versene, maç başlayacak!” Ama maç bitmişti zaten. Rövanş maçında yendim sonra. Bir de amatörken Ankara’da Saim Saygılı’ya nakavt olmuştum, sonra onu da rövanş maçında yendim. Kaybettiğim maçları sonradan yenerek teselli buldum.

Zakaryan, Cemal Kamacı’yı çalıştırırken.

Sizin antrenörünüz kimdi?
Kalust Çarkçı. O da uzun yıllar boks yapmış tecrübeli biriydi. Hep aynı antrenörle çalıştım.

Boks malzemelerini nereden alırdınız, Türkiye’de kolay bulunuyor muydu?
Antrenmanda kullanılan amatör eldivenleri burada üretiyorlardı. Ama profesyonellerin kullandığı eldivenler daha ufaktır, yumruklar daha etkili olsun diye. Onları Türkiye’de bulamıyordum, yurtdışından getirtiyordum. Buraya maça gelecek rakibin menajerine söylüyordum, bir çift de bana getiriyordu, ücretini sonra ödüyordum.

Peki maçlarda bir taktiğiniz var mıydı?
Ben sol direkt iyi vururdum. Rakibi yanıma sokmamak için solla dövüşür, sol yumruğumu çok iyi kullanırdım. Çok hareketli olduğum için kuvvetli vuramazdım. Daima hareketli olduğum için sayı hesabıyla götürüyordum maçları. Dövüşeceğimiz boksörlerin geldikleri ülkelerdeki arkadaşlarım vasıtasıyla özelliklerini öğrenirdik: Solu mu sağı mı kuvvetli? Uzak mı yakın mı dövüşür? Buna göre antrenörümle birlikte bir taktik hazırlardık. Hareketli olduğum için yumruk almamaya bakardım. Genelde boksta burun kırılır, hedeftir ama benim burnum trafik kazasında hasar gördü. Oysa herkes bokstan zanneder. Boksta çok dayak yemedim. Kaş patlaması çok oldu. Düştüğünüz zaman çeneye aldığınız darbenin tesiriyle düşersiniz, hele düşerken kafayı falan bir yere vurdunuz mu zor kalkarsınız… Bu yüzden iki oğlumun da boks yapmasını istemedim.

Siz boksu bırakmaya nasıl karar verdiniz?
Artık yaşlanıyordum. Boks ağır bir spor, insan yıpranıyor. Yalnız salondaki antrenmanla kalmıyor, koşuya gideceksin, fiting yapacaksın, beslenmene, uykuna dikkat edeceksin. Bunları yaparsan başarılı olabilirsin. 1966 yılında boksu bıraktım. Bırakmadan evvel, federasyon başkanımız, beni federasyon antrenörü olarak vazifelendirdi. Antrenör olarak hizmet verdim. Sonra Cemal Kamacı’yla çalışmaya başladık. Bugün de böyle bastonla geziyorum… (Gülüyor.)

30 Nisan 1963 tarihli Cumhuriyet gazetesinde
Zakaryan-Brunet maçının haberi.

Yeniden dünyaya gelseniz yine boksu profesyonel olarak yapar mısınız?
Bu kadar darbe alacağımı bilsem de yine yaparım. Aşırı bir sevgi var bende boksa karşı. Birçok fedakârlık yapmanız lazım, disiplinli olmanız lazım, bunlar ancak aşkla olur…

En çok neyi seviyordunuz? Adrenalini mi? Yoksa yumruk atmayı mı?
Yumruk yemeyi. Bir tane vuruyorsan, 10 tane yiyorsun. Yani attığından fazla yumruk yiyorsun. Bu spora tutkuyla bağlı değilsen, yapamazsın. Yumruk yemeden maç bitmez, yumruksuz boks olmaz zaten.

Sizin zamanınızdaki boksla bugünkü boksu kıyaslarsanız, ne gibi farklar olduğunu söylersiniz?
Bizim zamanımızda kalabalıktan içeri giremezdiniz. Seyirci tıklım tıkış doldururdu salonu. Şimdi bedava izlenebiliyor maçlar, ona rağmen boş salonlar. Bir keresinde ben kendi maçıma giremiyordum. Maç için yer bulamayanlar, arka kapıdan benim ismimi vererek salona girmiş. Maç saati yaklaştığında ben de aynı kapıdan girmek istedim. Görevli beni tanımadı ve kapıdan çevirdi. Derdimi anlatamadım, “nasıl olsa gelip beni almak zorundalar” diye düşünerek ayrıldım. Arkamdan koşup, geri çevirdiler de öyle döndüm maç salonuna. Bir de şimdi maçları çok uzak yerlerde yapıyorlar. Eskiden Spor ve Sergi Sarayı’nda yapılırdı, herkes gelebiliyordu. Şimdi boks maçı olduğu zaman gazetede arıyorum bir şey var mı, nerede yazı çıkmış diye. Mesela Ahmet Cömert Turnuvası oluyor yabancı bir boksör geliyor, bakıyorum gazete haber yapmamış. Medya yazmadıktan sonra halk duyup nasıl rağbet etsin?

KAYNAK: atlasdergis .com

İlginizi Çekebilir

Rusya neden kulak kesiyor

Teröristin kulağını kesmenin anlamı ne, Ruslar teröristlerin kulaklarını neden kesiyor. Rusların en iyi konuşturma ve …

Sınırsız Hosting